Lüksemburg merkezli AB Adalet Divanı’nın iş yerlerinde çalışanların “görünür bir biçimde dini, siyasi, felsefi sembolleri taşımaları” hakkında Belçika ve Fransa’dan yapılan iki başvuruyu karara bağlayarak “işverenlerin, çalışanların iş yerlerinde iç kurallar gereği herhangi bir siyasi, felsefi veya dini sembolün görünür kullanımını yasaklamasının doğrudan ayrımcılık teşkil etmediğine” hükmetti. Sözkonusu kararı ve Hollanda’da yaşanan olayları değerlendiren bir basın açıklaması yapan Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) Genel Başkanı Ecevit Öksüz şu görüşleri paylaştı:

“AB Adalet Divanı’nın almış olduğu karar, en büyük adaletsizlik örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir. İsmiyle müsemma olması beklenen bir kurumun adalet ve hukuku katlederek, insan hak ve hürriyetlerini görmezden gelerek almış olduğu bu karar, siyasi ve ideolojik bir tavır ortaya koymaktan başka bir şey değildir.

Kendisi de bir hukukçu olan Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’ın ifade ettiği gibi ‘Irkçılık, İslamofobi gibi aşırılık hastalıklarına kimi insanlar yakalanabilir ama adaleti ayakta tutmak ve yaşatmakla görevli mahkemelerin yakalanması adaletin kıyametidir.’

AB Adalet Divanı’nın sözkonusu kararı, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti ve çalışma hakkını yok sayan, çiğneyen hukuksuz bir karardır. İnsanları, inançları ile rızık kapıları arasında tercihe zorlamak, insan haklarına, hukuka, sözde bu değerlere yaslanan AB değerlerine uygun değildir. İnsanları, inançları ile işleri arasında tercihe zorlamak, zulümdür, hukuku ve insan haklarını katletmektir.

Sözkonusu hukuksuz kararın kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Müslüman kadınları sosyal ve ekonomik hayattan dışlamak anlamına gelen bu politik karar, aşırılıkları besleyen, suiistimallerin önünü açan bir karardır. Karardan acilen geri dönülmesi gerekmektedir.

Avrupa Ülkeleri ve Batı Uygarlığı; son birkaç yıldır ülkemizle ve bölgemizle olan ilişkilerinde, birkaç yüzyıldır kendi bağrından çıkmış gibi göstererek dünyaya pazarladığı hak, hukuk, adalet, insan hak ve hürriyetleri, özgürlük gibi değerlerle olan sorununu apaçık bir şekilde ortaya koymakta tereddüt etmemektedir. İslamofobi ve ayrımcılık üzerinden kurgulanan bir dünya oluşturulmak ve bu dünyada Müslümanlar potansiyel tehdit olarak gösterilmek istenmektedir.

Gerek AB Adalet Divanı’nın aldığı karar, gerek Almanya ve Hollanda’nın bakanlarımıza karşı gösterdiği en basit tabirle hadsizlik ve gerekse Hollanda’da yaşayan Türklere layık görülen insanlık dışı uygulamalar; yeryüzüne adaleti hâkim kılma konusunda tek ümit olan İslam medeniyetine ve bu medeniyetin temsilcilerine karşı duyulan öfke, kin ve nefreti açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu noktada tüm bu hukuksuz, insanlık dışı, ancak “zulüm” kelimesinin tam olarak karşılayabileceği bu uygulamalar, İslam medeniyetine ve Müslümanlara zarar vermekten çok Avrupa Ülkeleri ve Batı Uygarlığının kendi elleriyle kendi sonunu hazırlayacak bir sürecin köşe taşları mahiyetindedir. Hollanda, Almanya ve İsveç başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin referandum süreci eksenli tüm uygulama ve açıklamaları, ancak bizi kendimize getirir, medeniyet ve tarih değerlerimizle barışmamızı ve yeniden kucaklaşmamızı sağlar.

Batı, İslam’ın kadim değerleri ile yeniden terbiye edilmeye muhtaç hale geldiğini göstermektedir. Bu noktada sonuç olarak bizlere büyük sorumluluklar düşmektedir. İnsanlığın vicdanını yaralar hale gelen Batı ve Batıcı zihniyete hak ve hakikati anlatmak, onlara yeniden merhamet ve adaleti hatırlatacak çalışmalar yapmak bizim hem dini, hem insani sorumluluğumuz olarak değerlendirilmelidir. Bunun için de güçlü bir Türkiye’ye ümmet tasavvuru yerleşmiş bir İslam toplumuna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. 16 Nisan referandumu işte bu sorumluluklarımız adına da önemli bir eşiktir.

Ülkemiz insanı ve İslam dünyası, yaşanan tüm bu olayların arka planına dair derin okumalar yapmakta, vicdan, merhamet ve adalet medeniyeti olan İslam’ın yeryüzüne sunacağı medeniyet değerlerinin, Batı medeniyeti tarafından nasıl engellenmeye çalışıldığının farkında olarak kararlar vermekte ve dünyayı bu gözle yorumlamaktadır.

Avrupa Ülkeleri ve Batı uygarlığı, medeniyetlerin beşik noktası olan bu topraklardan doğacak yeni ışığa, insanlığa huzur ve barış getirecek yeniden doğuşa ve dirilişe; yeltendiği bu ayak oyunlarıyla engel olamayacaktır.”