Genel Başkanımız Ecevit Öksüz, 28 Şubat’ın 22. yıldönümünde bir açıklama yaparak, tarihi süreç içinde ve günümüzde 28 Şubat’ın izlerini ve toplum iradesine konulmak istenen ipoteklerin sonuçlarını değerlendirdi. Açıklamada şu görüşlere yer verdi:

“Şüphesiz toplumun iradesine ipotek koyan her müdahale çirkindir ama 28 Şubat en çirkinlerinden birisi olmuştur. Çünkü diğerlerinde toplumsal kesimleri bizzat cuntanın kendisi terbiye etmeye çalışmış ama toplumu ve değerlerini hedef alan 28 Şubat’ta toplum bizzat kendi değerleriyle savaşmaya zorlanmış, ayrıca vicdanlar kanatılmıştır.

“İrtica tanımını hiçbir zaman yapamadılar”

Malum olduğu üzere 28 Şubat, yayınlanan meşhur bildiri ile başlamıştı. Bu bildiride tanımı halen yapılamayan “irtica” olarak nitelendirilen bir iç tehditten ve onun yok edilmesinden söz ediyordu. Bu bildirinin içeriği ve sonrasında devam eden uygulamalarla Müslüman kitlenin oyunu alan Refah-Yol iktidarı üzerinden toplumun tamamı tehdit ediliyordu. Bu, topluma karşı toplum eliyle ilan edilen asimetrik bir savaştı.

İrticanın bu ülkede hiçbir zaman tanımı yapılmadı. İlk bakışta belli özellikler taşıyan marjinal bir dindar kesim izlenimi veriyor olsa da sözde mücadele edilen alana bakıldığında toplumun genelini içine alan vakıflar, dernekler, Kur’an Kursları, İmam Hatip okulları gibi kuruluşlar, cami cemaati gibi kitleler, ticari ve sınai organizasyonlar mücadele listesinde irticai olgular olarak gösteriliyordu. Sonuç olarak irtica stratejik bir kavramdı ve 28 Şubat’ın mimarlarının gözünde iç tehdit sayılan toplumun tüm kesimleri ile mücadele etmenin adıydı. Kısaca, irtica kelimesi üzerinden İslam ve Müslümanlara karşı net bir savaş yürütüldü. Bilmiyorlardı ki; “gerici” olarak niteledikleri din kendi müntesiplerine “iki gününü bir birine eşit tutmayacak” şekilde ileriye gitmeyi ve sürdürülebilir bir gelişimi öğüt veriyor.

“Milletin bizzat kendi eliyle koruduğu, büyüttüğü okullara savaş açtılar”

28 Şubat’ta İmam Hatiplere uygulanan yasak ve baskılara da ayrı bir başlık açmak gerekir. Zira katsayı engeli ile üniversiteye giriş hakları ellerinden alınan, başörtüsü yasağı ile okullara alınmayan İmam Hatip öğrencilerinin yaşadıkları mağduriyet, bugün bile tam anlamıyla silinebilmiş değildir. O dönemde İmam Hatiplerde okuyan, üniversite sınavlarında tüm sorulara doğru cevap verebilen öğrenciler istedikleri bir yükseköğretim programına yerleşemediler. Böyle zalimce bir uygulama dünyanın hiçbir köşesinde görülemez.

28 Şubatta mağdur edilen öğrencilerimizin bugün itibariyle hakları iade edilse bile; gençlikleri ellerinden alınmış, meslek sahibi olmaları engellenmiş, toplumsal baskıyı her türlü yaşamış ve hayatları ipotek edilerek bir dönemin nesli adeta yok edilmek istenmiştir. Fakat İmam Hatip nesli tüm bu zulümlere karşı sivil direnişin en güzel örneklerinden birini göstermiştir. Hukukun sınırlarını aşmadan, toplumsal infiallere sebep olmadan, haklı mücadelelerini, adalet arayışlarını en güzel şekliyle ortaya koymuşlardır. İşte bu mücadele ruhu zalimler karşısında galip gelmiş ve o nesil bugün Yeni Türkiye’nin yeniden kurucusu, inşacısı olmuştur.

“28 Şubat’ta mahkum edilenlerin davaları yeniden görülmelidir.”

28 Şubat, süreç içinde bir darbeden beklenen etkiden çok daha fazlasını yaptı. Camiler kapatılmadı ancak içeriği boşaltılmak için pek çok proje geliştirildi. Binlerce insan öldürülmedi, yüzbinlerce insan tutuklanmadı ama milyonlarla ifade edilecek bir rakamdan oluşan toplumun pekçok kesimi büyük mağduriyetler yaşadı. Toplumsal barış büyük zarar gördü ve bugün bile etkilerini hissettiğimiz toplumsal kutuplaşmanın yolu açıldı. Sözkonusu darbe girişiminin Müslümanların hayatlarında ve zihinlerinde doğurduğu seküler çıkmazlarla birlikte değerlendirildiğinde 28 Şubat’ın doğurduğu tahribat halen devam etmektedir. O dönemde haksız ve hukuksuz yargılamalar yapılmış, bir çok kişi halen o dönemde aldığı cezalardan dolayı ya hapis hayatı yaşamakta ya da enerjisini ve hayallerini kaybetmiş bir ruh halini yaşamaktadır. Elbette insan hayatındaki bu etkiler çok kolay bir şekilde silinememektedir. Normalleşme sürecinde sona yaklaşılmış olsa da yaşanmışlıklar, hayatlar üzerinden kolayca silinememektedir. 28 Şubatta bir çok kişiye hukuksuz cezalar yağdıran hakimlerin bugün FETÖ’den gözaltına alınması ya da firari olması verilen cezaların ne kadar adil olabileceğinin de göstergesi hükmündedir. O dönemde ceza alan ve halen mahkumiyeti devam edenlerin yargılamalarının yeniden yapılması gerektiğini düşünüyorum. Hatta mahkumiyetleri sona ermiş olanların da “iadei itibar” kabilinden dahi olsa yeniden davalarının görülmesi gerekmektedir.

 “15 Temmuz’u hazırlayan sürecin ilk işaret fişekleri 28 Şubat’ta atılmıştır.”

28 Şubat zihniyetinin uyguladığı baskıcı politikalar, aynı zamanda FETÖ vb. yapıları besleyen, büyüten bir zemin de hazırlamıştır. Hatta ve hatta özellikle FETÖ yapılanması ile 28 Şubat’ın aktörleri süreci ortak yönetmişlerdir. 15 Temmuz’un öncesi ve sonrasında yaşanılan gerçekler bu durumu açıkça ispat eder niteliktedir.

İmam Hatip’lerin önüne katsayı engeli getirilirken, ortaokulları kapatılırken FETÖ’nün sözde okullarının önü açılmış, bu sözde okullara daha fazla eleman devşirme fırsatı altın tepside FETÖ’ye sunulmuştur. Gerçek inanç sahibi kızlarımız başörtülerinden dolayı ikna odalarında psikolojik harbe maruz bırakılırken, okullarından atılırken FETÖ’nün hezeyanları ve talimatları ile hareket edenler inançlarının emri olan başörtüsünü teferruata indirgemiş, başlarını açmış, saflarını zalimlerden yana belirlemişlerdir.

15 Temmuz’u hazırlayan sürecin ilk işaret fişekleri 28 Şubat’ta atılmıştır. 17-25 Aralık süreçlerini, Gezi olaylarını hazırlayan zeminin fitili 28 Şubat’ta ateşlenmiştir. 28 Şubat, underground/yeraltı yapılanmaları besleyen bir süreç olmuştur. FETÖ, 28 Şubat’tan ve 28 Şubat’ı hazırlayan iradeden güç almıştır. Yerli ve milli olmayan, ontolojisini yabancı güç merkezlerine yaslanarak kuran 28 Şubat zihniyeti, yine yerli ve milli olmayan, kendi vatanını yaban ellere peşkeş çekebilecek kadar alçalan FETÖ ve benzeri yapıların kurucu aklı ile birlikte hareket etmiştir.

“Yeni 28 Şubat ve 15 Temmuz’lar olmaması için temellerimizi güçlendirmeliyiz.”

15 Temmuz ve sonrasında yaşananlarla birlikte değerlendirildiğinde 28 Şubat darbesi gerçekten çıkarılabilecek derslerle doludur. Cuntacı yapılanmalar; bunların sivil ayakları, siyaset, medya, bürokrasi ve iş çevrelerindeki işbirlikçileri 28 Şubat’tan sonra 15 Temmuz’u da hazırlayan zeminin mimarıdırlar. Bu noktada mandacı, totaliter, faşist bir algıdan beslenen azınlık bir güruh vardır ve tahakküm güçlerini kaybetmek istememektedirler.

Milletin iradesinin temsilcisi Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere mevcut iktidar mensuplarının ve bu iktidara oy veren geniş halk kitlelerinin yaşadığı on binlerce mağduriyet hikâyesi, bu güruhun nasıl densizleşebileceğini, neleri göze alabileceğini bize 28 Şubat’ta da, 15 Temmuz’da da tekrar tekrar göstermiştir. Bu saldırılara karşı mukavemet üretebilmeli, sivil inisiyatifler kurabilme ve kullanabilme kapasitemizi geliştirmeliyiz.

Bugün geldiğimiz noktada 28 Şubat’ta yaşanan pek çok mağduriyet giderilmiş, başörtüsü engeli, katsayı problemi, İmam Hatipler’in ve din eğitiminin önündeki engeller kaldırılmıştır. Bu konuda emek veren başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm ilgililere teşekkür ediyoruz. Fakat şunun da altını çizmemiz gerekir ki, ilk aşamada fark edilemeyen, daha derinden yaşanmış birtakım mağduriyetler olabilir. Bunları bulup çıkarmak anlamında siyasi ve hukuki kurumlarımıza sorumluluklar düşmektedir. Ayrıca yeni 28 Şubat’lar yaşamamak için, elde edilen kazanımlarımızın hukuki altyapılarını güçlü bir şekilde inşa etmeliyiz. Son olarak 28 Şubat’ın ve 15 Temmuz’un tüm bu ahlaksız saldırılarına, tüm organize kabiliyetlerine karşı; toplum olarak sivil dinamizmimizi, siyasi irademize sahip çıkma azmimizi ve daha çok çalışmak, daha güçlü ve uyanık olmak konusundaki gayretimizi ortaya koymalıyız ki, yeni 28 Şubat’lar, yeni 15 Temmuz’lar yaşamayalım.”