EĞİTİM; KÜLTÜRDEN, TARİHTEN, COĞRAFYADAN VE MEDENİYETTEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ.
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) adına 02-06 Aralık tarihlerinde düzenlenen 19. Milli Eğitim Şurası’na katılan TİMAV Genel Başkan vekili Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar, şurada alınan kararları değerlendirdi.
Şuranın aldığı kararların Milli Eğitim Bakanlığı için tavsiye niteliğinde kararlar olduğuna dikkat çeken Okumuşlar, bundan önceki şuralarla ilgili genel teamülün ise kararların genel itibariyle uygulamaya geçirilmesi yönünde olduğunu vurguladı. Okumuşlar açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“19. Milli Eğitim Şurası 4 ana başlık çerçevesindeki konuları gündeme alıp tartışmıştır. Bu başlıklar; Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri, Öğretmen Niteliğinin Artırılması, Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Artırılması ve Okul Güvenliği başlıklarıdır. Bu başlıklar çerçevesinde genel itibariyle Şura olumlu bir hava içerisinde geçmiştir. Ancak buradan tabii ki Şuranın tek yönlü bir bakış açısı içerisinde geçtiği sonucu çıkarılmamalıdır. Çok tartışmalı oturumların da gerçekleştirildiği şurada 179 tane tavsiye kararı alınmıştır.
Şurada alınan bu kadar olumlu karara rağmen sadece birkaç başlık üzerinden Şuranın tartışmaya açılmasını etik olarak onaylamak mümkün değildir. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da oldukça popülist bir yaklaşımla, alınan onca kararı gölgede bırakacak şekilde bir tavır içine girilmesi, kolaycılık ve şüphesiz önyargılı bir tavır ile haksızca yargılamaktır.
Şurada alınan kararlardan Osmanlı Türkçesi dersi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflarda zorunlu hale getirilmesi, Otelcilik ve Turizm Meslek liselerinde kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması gibi birkaç karar yoğunlukla öne çıkarıldı. Mutlaka bu kararlar, kamuoyunun dikkatini çekecektir, tartışılacaktır. Söz konusu kararlar eğitim sistemimizin milli bir kimlik arz etmesi, geleneğimizle ve değerlerimizle kuracağımız irtibat açısından önemli ve hassas kararlardır. Dolayısıyla da desteklediğimiz ve eğitim sistemimizin niteliğine katkıda bulunacağına inandığımız kararlardır.
Ancak çok daha derin ve önemli bir alana işaret eden Öğretmen Niteliğinin Artırılması konusundaki kararlar kamuoyunda neredeyse hiç gündeme gelmemiştir. Oysa bu konu eğitim sistemimiz içinde üzerinde hassasiyetle durulması gereken konular arasında yer almaktadır. Zira öğrencilerimizi teslim ettiğimiz emin eller olması gereken eğitimci kadromuzun niteliğinin artırılması, eğitim sistemiyle ilgili alacağımız kararları uygulayacak kişiler olmaları ve alınan kararların pratikte uygulamaya geçirilmesi sürecini yönetecek olmalarından dolayı ziyadesiyle önemli ve hassas bir konudur.
Eğitim süreçleri durağanlık kabul etmeyen, dinamik süreçlerdir. Ayrıca yine eğitim süreçleri kültürden, tarihten, coğrafyadan ve medeniyetten ayrı süreçler değildir. Bu topraklarda yaşayan, bu toprakların havasını soluyan, medeniyetimizin kültür ve irfan kaynaklarından beslenen insanların din dersi, Osmanlı Türkçesi gibi konularda ortak bir kanaat etrafında birleşmiş olmaları, popüler kültürün ayartıcı ve kışkırtıcı dilini kullanan kesimler tarafından yadırganmış ve inkâr edilmek ve hatta bastırılmak istenmiş olsa da, sonuçta kazanan bu milletin özgür iradeye susamış kalbi, aklı ve vicdanı olacaktır.
Bu tür tartışmaları yapmaktan kaçınmamalıyız. Zira son yüz yılda eğitimin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duran özgür düşünce karşıtlığı, karşıdakini kendi duygu ve düşüncelerine mahkûm etme hastalığı ancak bu şekilde sağlıklı bir zemine kavuşturulabilir.
Milli Eğitim Şurası’nın konuşması, tartışması, masaya yatırıp çözüm araması gereken pek çok konu olduğu bir gerçektir. Daha derin ve niteliksel alanlara dair neşter vurulması icap eden pek çok başlığın varlığı da inkâr edilemez bir gerçektir. Bu gerçekler ve Şura’da alınan kararlar perspektifinde baktığımız zaman, çok daha önemli alanlara ilişkin şurada konuşulması gereken pek çok konunun olduğu hepimizin malumudur. Fakat öne çıkarılıp bir kaşık suda fırtınalar koparılan birkaç konudan dolayı bunların kamuoyunda ve ilgili ortamlarda konuşulmasına, tartışılmasına neredeyse zaman ve ortam kalmamaktadır.
Çok daha ulvi ve kapsayıcı hedeflere hizmet etmesi gereken Şura gibi önemli bir kurumu, kısır tartışmalar zemininde değerlendirmek ancak geleceğimizi ipotek altına almak, yarınlarımızı inşa edeceğimiz süreçleri neredeyse bir hiç uğruna heba etmek anlamına gelmektedir.
Bu noktada Şura katılımcılarının, katkı sağlayan kişi ve kurumların bir kısmının tavırları dikkate alındığında ortaya çıkan manzara; müzakereye açılması gereken başlıkların bir kısmının ihmal edilerek sürecin yanlış bir zeminde tartışılmış, ilerlemiş olmasıdır ki bu durum ülkemiz ve milletimiz açısından eğitim adına, yani yarınlarımız adına zaman ve emek kaybına neden olmaktadır.
Ve tabii ki Şura kararlarını kamuoyunun gündemine taşıyan kişi, kurum ve kuruluşların da eğitim konusunun hassasiyeti ve ciddiyetinin farkında olarak mutedil bir yaklaşım tarzı geliştirmesi en büyük beklentilerdendir. Bu vesile ile şurada alınan kararların eğitim camiamız ve insanlık için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. Alınan tavsiye kararlarının bir an önce uygulamaya geçirilerek faydaya dönüşmesini diliyorum.”